Bahar yüzünü göstermeye başladığı zaman hepimizin gitmek için can attığı Adalar Belediyesi'ne bağlı olan Prens Adaları ya da diğer adıyla Kızıl Adalar... Büyüklü küçüklü 2 kayalık ve 9 adadan oluşan bu ada topluluğun beşinde yerleşim bulunmaktadır. Ve her birinin altında bambaşka bir tarih vardır. İşte İstanbul'un bilinmeyen 6 adası ve daha önce duymadığınız hikayeleri.
İstanbul Adaları'nın büyüklük açısından üçüncüsü olan Burgazada'da Ortodoks kilisesinin saygın isimlerinden olan Metodios'un esir edildiği söylenir. Rivayete göre Metodios, Burgazada'da bulunan Ayios İoannis Kilisesi'nde esir düşmüştür. Rivayete göre kilisenin altında 11 basamaklı bir zindan bulunmaktadır ve bu zindanda esir olduğu günlerden sonra rahiplik yaptığı söylenir. Evliya Çelebi 17. yüzyılda Burgazada halkının az sayıda Yahudi ve Ermeni'den oluştuğunu yazmaktadır. Evliya Çelebi Burgazada için günlüğünde “Kalesi deniz kıyısında yalçın kayalar üzerinde dört köşe küçük bir kaledir. Ada 10 mil genişlikte ve oldukça verimlidir. 300 kadar bahçeli tatlı suyu olan kuyulu evleri vardır. Halkı Rum’dur. Mamur kiliseleri vardır. Keçi ve tavşan gayet boldur. Dağlardaki bağların hesabı yoktur. Halkı zengin gemicilerdir” şeklinde bahsetmektedir. Sait Faik Abasıyanık Burgazada'da yaşamıştır. Adada bulunan tek cami 1953 yılında İstanbul'un fethinin anısına yapılan Burgazadası Camii'dir. Adada mutlaka görülmesi gereken yerler arasında; Sait Faik Abasıyanık Müzesi, Hagios Ioannis Prodromos- Aya Yani Kilisesi, Bayraktepe- Burgazada Metamorfosis Hristos Manastırı- İsa Tepesi, Kalpazankaya gibi yerler bulunmaktadır.
Yassıada oldukça küçük bir adadır. Arazisi düz olan adanın denizle birleştiği yerler diktir. Bu ada da Bizans'ın sürgün için kullandığı adalardandır. Rus ve Latinler tarafından istila edilmiştir. İstanbul fethi sonrasında ise üzerinde bulunan manastır terkedilmiştir. Sir Henry Bulwer (İngiltere'nin İstanbul Sefiri) 1859 yılında adayı satın almıştır. Adada garip binalar ve ziraat yapılmıştır. Ada daha sonrasında Mısır Hıdivi İsmail Paşa'ya satılmıştır. 1947 yılına gelindiği zaman Deniz Kuvvetleri tarafından satın alınmıştır. Adanın asıl şöhreti 1960 yılında yaşananlardır. 27 Mayıs 1960'da burada kurulan mahkeme ile Başbakan Adnan Menderes ve hükümet üyeleri olan Hasan Polatkan ve Rüştü Zorlu burada idama mahkûm edilmiştir. Adada Yüksek Adalet Divanı kurulmuş hükümet yetkilileri ve siyasiler bu adada yargılanmıştır. Daha sonrasında Deniz Komutanlığı tarafından 1978 yılına kadar eğitim faaliyetleri devam etmiştir. 93- 95 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'ne devredilmiştir.
Adalar arasında yerleşime açık olan en küçük ada olan Sedef Adası ismini uzaktan bakıldığında sedefe benzetilmesi sonucunda almıştır. Bir diğer yandan tavşanın bol olması nedeniyle Tavşanadası ismi de kullanılmıştır. Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılan adanın en önemli sürgünü Patrik İgnatios'tur. İgnatios 10 yıl boyunca burada çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. 867 yılında ise tekrardan patrik seçilmiştir. 1850 tarihine geldiğimizde ada Damat Ferid Paşa tarafından satın alınmıştır. Paşa ada üzerinde sebze yetiştirmiş ve zeytin ağaçları dikmiştir. Paşanın ölmesi ile birlikte ada bakımsız kalmıştır. 1. Dünya Savaşı'nda ada üzerinde bulunan ağaçlar kesilmiştir. İstanbul'un işgali esnasında müttefiklere geçen Yavuz Zırhlısı bu adada demirlenmiştir.
Ayrıca; bu yazımızı da okumayı unutmayın: Sedef Adası'nın Hikayesi
Kınalıada Prens Adaları'nın en küçüğüdür. Kınalıada ismini üzerinde bulunan maki ağaçlarının uzaktan kızıl renk olarak görülmesi ile almıştır. Kınalıada kayalık bir adadır. Bizans döneminde sur yapımında bu adadan taş getirildiği bilinir. Kınalıada'ya su ve elektriğin geç gelmesi daha sakin kalmasını sağlamıştır. Adaya elektrik 1946 yılında gelmiştir. Susuzluktan 1981 yılında kurtulmuştur. Adanın eski isimleri Proti ve Akoni'dir. Aynı zamanda şehre en yakın olan sürgün adasıdır. Bu adaya yapılan bilinen en önemli sürgün. VII. Dukas Mikhail döneminde Romans Diogenes'in yakılarak ve gözleri oyularak buraya konmasıdır. Adada görülmesi gereken yerler arasında Ayazma Plajı, Hristos Tepesi ve Manastırı, Surp Krikor Lusaroviç Ermeni Kilisesi gibi yapılar bulunmaktadır.
Adalar Belediyesi'ne bağlı en büyük ada olan Büyükada'nın yüzölçümü 5,4 km2'dir. Adanın nüfusu 19. yüzyılın ilk yarısında 3 bin kadardır. Daha sonraki dönemlerde vapur ile birlikte başlamıştır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Rum ağırlıklı bir halka sahiptir. Cumhuriyet ve 1. Dünya Savaşı sonrasında adadaki Rum halkı azalmıştır. 1930'lara gelindiğinde adanın canlılığı kaybolmuştur. 1940'ın sonlarında ise yüksek bürokrasinin, devletin ileri gelenlerinin rağbet ettiği bir yer olmuştur. Bir süre sonra İstanbul halkının günlük olarak ziyaret ettiği bir yer halini almıştır. Büyükada'da bulunan ilk yapının tarihi 6. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Adada manastır, kilise gibi birçok yapı vardır. Büyükada'daki İsa Tepesi'nde manastır ve Hristos Kilise'si vardır. Ayios Dimitrios Kilisesi de adanın önemli yapıları arasındadır. Adada bulunan 4 camiden en dikkat çekeni II. Abdülhamid'in yaptırdığı Hamidiye Camii'dir. Adada mutlaka görülmesi gereken yerler arasında; Aya Yorgi Kilisesi ve Manastırı, Rum Yetimhanesi, Reşat Nuri Güntekin'in Evi, Müslüman Mezarlığı, Rum Ortodoks Mezarlığı, Meryem Ana Kilisesi, Hamidiye Camii, Adalar Müzesi, Adakule ve Diliburnu bulunmaktadır.
Adalar Belediyesi'nin Büyükada'dan sonra en büyük ikinci adası olan Heybeliada uzaktan bakıldığında heybeye benzemesi nedeniyle bu ismi almıştır. Diğer adalara göre doğası çok daha güzeldir. Ruhban Okulu, Sanatoryum ve Bahriye gibi önemli yapılar adada bulunmaktadır. Adaya seferler 19. yüzyılda başlamıştır. 1820'de adanın nüfusu 800'ken ada seferleri ile birlikte bu nüfus 2000 olmuştur. Mübadele göçleri ve Kurtuluş Savaşı ile birlikte Heybeliada sakinleşmiştir. Adanın en yüksek tepesi Değirmentepe'dir. Adada ''Büyük Tur'' ve ''Küçük Tur'' denilen iki güzergâh bulunmaktadır.
Adada mutlaka görülmesi gereken yerler arasında; Heybeliada Deniz Lisesi, Aya Yorgi Uçurum Manastırı, Bet Yaakov Sinagogu gibi yerler bulunmaktadır.